Bir Teşekkür...
Bir Teşekkür
Uzun zamandır yoktum, insan sevdiği işi yapmalı demiştim ya,
işte o sevdiğim işi yapmaya başladım ve inanılmaz keyif alıyorum… yalnız bugün
bundan bahsetmeyelim, bu gün size insan farkında olmadan nelere vesile oluyor ondan
bahsedelim, varlığından dahi haberimin olmadığı bir insanın Osmaniye 2 nolu t
tipi cezaevindeki birçok insanın yüreklerine doldurduğu umuttan. Bir gün koğuşa
nezarethaneden tanıdığım bir mahkum geldi, Bülent ismi. Suçsuz olduğunu her
fırsatta “tahliye” naralarıyla dile getiren eski bir polis, aslında eski değil,
teşekkür sahibi sayesinde tekrar üniformasına kavuşmuş bir polis. Hiç tanımadığım,
var olduğunu bile bilmediğim bir insanın ismini ilk kez duydum ondan, Tuncay
Beşikçi, adli bilişimci, çözecek bu işi çözecek, tahliye döneceğiz mesleğe Vedat
diyerek umut aşılıyordu bana. Tuncan sıradan bir isim, cezaevinde umut diye
söylenen belkide binlerce isimden bir tanesi, çıkıyormuş, listeler hazırlanmış,
hatalar ayıklanmış, çıkacağız, Yargıtay başkası şunu demiş, başsavcı bunu söylemiş,
şu lider bylock demiş, diğeri olmaz demiş. Binlerce laf-ı güzaf. Sonra o ismi
hergün koğuşa gelen gazetelerde okumaya başladık, adli bilişim uzmanı Tuncay Beşikçi,
Bylock’ta hatalar tespit ettik. Lafın en çabuk dağıldığı yerler cezaevleri,
birden dedikodular artıyor, morbeyinle yönlendirilmiş, dört duvar çınlıyor, bir
kısım umursamaz az bir kısım ise umutlu, “tahliye kapıda” çıkacak, devamlı
duyar oldum Tuncay Beşikçi, adli bilişim uzmanı. Bülent heyecanlı yerinde
duramıyor, çıkacak çıkacak listeler hazırlanıyor, morbeyin var. Çıkacaz vedat
bitecek bu döneceğiz. İncelediği telefonlarda bulmuş morbeyini. Sonra istekler
başlıyor kalpte, kim bu Tuncay Beşikçi diye, nasıl ulaşırız acaba. Bizim telefonuda
incelese ya. Nasıl ulaşırız ki, ulaşamayız. Dört duvar sadece bedene değil
zihnede duvar olmuş, ruhada duvar olmuşki aşamıyor insan, olamayacağını sanıyor,
dört duvar, hayatada duvar olmuş, insan olduğunun değerine de duvar olmuş,
umuda da duvar olmuş ki dünyada hala doğru insanların olduğuna duyulan umuda
duvar olmuş. Zaman geçiyor, geçiyor ama göz yaşlarını izleyerek geçiyor, 13
sinyal ile 6 yıl 3 ay ceza alıp tutukluluğa devam eden 50 yaşındaki şöför Mehmet
Ali abinin bir erkeğin dökebileceğine asla inanamayacağım kadar derinden döktüğü
göz yaşlarına şahit olarak geçiyor. Geçiyor zaman ama duvarların umuda karşı yükseldiği
günlerle geçiyor zaman. Bülent’te artık seyrekleştiriyor “tahliye” kelimesini. Var
olduğundan dahi bihaber olduğun isim Osmaniye T tipine bir öğle vakti Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının televizyonda verilen haberi ile tekrar geliyor. Uzanıyorum
ranzada elimde Victor Hugo dan Sefiller Jean Valjean, kendisi yerine tutuklanan
birisinin tutuklanmasına razı olmayıp kimliğini açıkladığı bölüm. Bülent televizyonun
başında bağırıyor Vedat koş, 28 kişi içinde Vedat koş. 11480 kişilik liste,
morbeyin, hemen tahliye edilecekler, tespit edildi, bilinçsiz yönlendirilme. Bülent
bağırıyor, söyledim ben sana Tuncay Beşikçi çözecek diye. Tahliye, tahliye… günde
yüzlerce kez duyduğumuz bu kelime yakın geliyor artık, herkeste bir heyecan…
bir umut ışığı ya, belki karambolden listeye girmişizdir diye heyecanlanan
gerçek kullanıcılarda da. Olur ya, herşey olur… aradan geçiyor günler. Çok değil
ama zor da değil eskisi gibi, umut duvar karşısında güçlendi biraz… telefon günü
yaklaşıyor, ailelere soracağız, listede varmıyım… listede varmıyım… sonra
birden açılıyor kapı, 2 kişinin ismi okunuyor… tahliye diye. Birisi Bülent…
diğeri bi başkası… tekrar soruyorum gardiyana, eminmisiniz benimde olmam lazım
tahliye listesinde, bende bülentle aynı dosyadayım. Benimkide morbeyin, yok
diyor 2 kişi sadece Bülent diğeri bir başkası. Umut birden çöküyor yine duvar
karşısında, yıkması gerekirken duvarı kendisi yıkılıyor, tabi beni de yıkıyor….
3 kişi var 28 kişi içinde bir nebze anlaştığım onların ikiside gidiyor… Bülent haykırıyor
tahliye kelimesine duyunca, göz yaşlarına boğuluyor ama Mehmet Ali abi gibi değil,
ben bir erkeğin sevinçten böylesine ağladığını da ilk kez gördüm. Bülent hazır,
bana eski koğuştan bir şekilde aldığı kulak tıkacını bırakıyor. Söylenilenleri duyma
koğuşta diye. Sende çıkacaksın yakında… çıkıp gidiyor Bülent diğeri de İngilizce
öğrettiğim bir başkası, oda gidiyor öğrencisiz kalıyorum, fenada olmuyor
zamanın sınırsız olduğu bir mekanda kendime daha çok zaman ayırabilirim, am-is-are
öğretmekten sıkılmıştım zaten. Telefon günü geliyor… ilk soru abime… listede yokmuyum.
Yoksun diyor abim… 11480 kişinin ismini okudum sen yoksun… sonrasında
öğreniyorum tabi, annemi hastaneye kaldırmışlar… açıklama yapıldı vedat çıkacak
diye, listede ismim olmayınca umut galip geliyor annemin karşında da. Tansiyonu
düşüyor, oğlum çıkamadı diye. Anlıyorum ki, dört duvar sadece içerde bana değil,
dışarda ailemede duvar olmuş, onların umuduna ve hayatına da… Mehmet Ali abide
tahliye oluyor bir akşam üstü yine. bana zeytin çekirdeklerinden tesbih yapıp yatağımın
üzerine fırlattığı gün. Ağlıyor yine, daha derinden ağlıyor. Keşke daha önce
yapsaydım senin tesbiğini vedat diyor. Senin teşbihindeymiş keramet. Değil tabiki,
keramet teşekkür sahibinde. Teşekkür sahibinin haberi yok elbette. 90 yaşındaki
annenin evlat sevgisinden mersinden osmaniye’ye ayda iki kez görüşe gelmesine
son verdiğinden, genç bir polisin eşinden ayrılmasına ramak kalmışken görevine
geri dönüp ailesini kurtarmasından. Teşekkür sahibi bilmiyor çökerttiği kumpas
ile babanın oğlundan şüphe etmesine acaba kullandımı diye, eşinin kocasından
şüphe etmesine acaba fetöcümü diye, bilmiyor bu şüpheleri ortadan
kaldırdığından… daha kim bilir ne yüreklere su vermiştir de bizde bilmiyoruz
sadece su verilen yürek biliyor… sabahlara kadar bilgisayar başından geçirilen
saatlerin çabanın vermiş olduğu su ile kim bilir gelecekte nasıl muhabetlere,
sohbetlere konu olacak, Allah ondan razı olsun diye defalarca dua alacak
kendisinin de haberi olmadan…. Sonra koruyucu meleğimden bir isim alıyorum yine.
Tuncay Beşikçi. Teşekkür sahibi. Tuncay Beşikçi
diyor, telefonunu verdim. O inceleyip rapor yazacak… Tuncay Beşikçi diyor. Nasıl
olur benim telefonumu inceleyecek, nasıl ulaştın. Nasıl kabul etti. Binlerce sorular
kafamın içinde. Yazamıyor herşeyi mektuptaki, mektum inceleme komisyonu
sakıncalı kararı verecek 11 kez diye. Ne
için benim telefonumu inceleyecek. Abim cevaplıyor. İnceleyecek rapor yazacak
çünkü dünyada hala iyi insanlar var diye… anlatıyor görüş gününde. Ben aramıyorum
kendisi arıyor. Bilgi veriyor. Sabahın dördünde senin mailine giriyor beni
arıyor ki güvenlik kodu geldi senin telefonuna vedatın mailine giriş izni için
onu ver diye. Anlamadım nasıl bi adam bu. Uyumuyor herhalde. Jean Valjean
geliyor aklıma… Sonra fark ediyorum ki umut hiç ölmüyor… umut karşısında ayakta
kalabilecek hiçbir duvar olmadığını öğretiyor bana Tuncay Beşikçi ismi. Tahliye
oluyorum 364 gün geçirdikten sonra cezaevinde… bende ceza alıp tahliye oluyorum
ama Tuncay Beşikçi öğrette umut karşında duvar olamayacağını… sonra buluşuyoruz
Tuncay Beşikçi ile. 4 leventte yanımda koruyucu meleğim… sonra şaşırıyorum
birden kocaman bir adam, tanıyorum bu adamı… tanıyorum bu adamı kesinlikte
tanıyorum. Devasa lavlar üreten bir fabrikada yolunu kaybetmiş çıkmaya çalışırken,
ayağımı attım her yer lavların içine çökerken, dumanlı karanlığın içinden
kocaman bir adam yanıma yaklaşıp, ne işin var senin burada deyip, tutup elimden,
sanki suyun üzerindeki taşlara basarak geçer gibi lavların arasından çıkartıp
beni yeşillik ağaçların içine salıveren adam bu düşümdeki… evet o… Tuncay Beşikçi…
Teşekkür Ederim Tüm Masumlar adına….
Yorumlar
Yorum Gönder