Başkalarının Hayatını Yaşamak...
Merhaba,
yine bir gece geldi ve benim aklımdan yine birşeyler geçti. Aslında yazımızı
tamamlamamız lazım istediğim evin içini dekore etmem lazım ama şimdi bugün
başka bir ruh halindeyim. Bugün birisinin evine gittim. İki çocuğa annelik
yapan genç bir bayanın evine. İnsanlık rafı artık o kadının evini süsleyecek. Duvarın
bir köşesinde, evin sahibi olan o kadınımı yoksa başka birilerini mi mutlu
edecek bilmiyorum. Rafı almak istedi benden bende götürdüm taktım evine. Komşusunu
çağırdı tabi ki göstermek için güzel oldu mu buraya diye. Kendi hayatını mı
yoksa başkalarının hayatını mı yaşıyor o kadın diye geçti aklımdan. Aslına bakarsanız
herkesin kendine sorması gereken bir soru bu, kendi hayatımızı yoksa
başkalarının hayatını mı yaşıyoruz. Benim eskiden yaptığım iş aklıma geldi. Birilerini
koruyordum eskiden, birilerinin hayatını onlarla birlikte yaşıyordum. O zamanlarda
da çokça soruyordum kendime acaba ben kendi hayatımı mı yaşıyorum diye. Öyle bir
iştir ki koruma olmak, hayatınız koruduğunuz kişinin hayatıyla bir oluyor. Seçme
şansınız olmadan, sabah namazına Eyüp Sultan Camiine gitmek istediğini
söylediğinde sabahın alaca karanlığından yollara düşmen gerekiyor, onun
istediği yerde, onun istediği zamanda, onun istediği şekilde. Kalkmak istemediğin
halde, İstanbul’un martıları dahi henüz mesailerine başlamadan, bilebilesin
diye sabah namazının ne vakit olduğunu telefonuna indirdiğin bir uygulamadan
bakıp ta kurduğun telefonun saatiyle uyanıp, takım elbiseni giyip, kuşanmak
bütün ekipmanlarını, istemediğin halde düşmek yollara. Henüz poğaça bile
çıkartmamıştır fırınlar. Çıkarsın yola iki kilometrelik yolu giderken devletin
verdiği arabanın içinde üç sigara içersin. Umut edersin ki hazırda çay olsun
korunan kişiyi evindeyken koruyan insanların yanında, çok şanslıysam mideni
bastıracak bir şeylerde vardır yanlarında. Halbuki yaşamak istediğin hayat
yatakta olmaktı, pijamaların üzerinde takım elbise yerine. Teçhizatının sadece
yastığın olmasını isterdin. Uyumak isterdin ama hayır !!! uyuyamazsın. Çünkü ben
kendi hayatımı yaşamıyordum. Koruduğum kişinin de kendi hayatını yaşadığını
düşünmüyordum ama ben onun hayatını yaşıyordum. Onun olduğu yerde olup, o yemek
yerken yemek yiyip, o piknik yaparken piknik yapıyordum. O yürüdüğü zaman
yürüyüp, o arabaya bindiği zaman arabaya biniyordum. O uyuduğu zaman uyuyup o
uyanınca uyanıyordum. O konferansta konuşma yaparken orada onu dinliyor bende
aynı zamandan birilerine başka bir konuşma yapıyordum. onun görmek istediği
yerleri görüp, onun aldığı nefesin aynısını alıyordum. Hiç yaşamadım ki kendi
hayatımı. Hayatın her anında yaşamak istemediğim bir hayat yaşadım. Okula gitmek
istemediğim zaman gittim, gitmek istediğim zaman ise yarıda bıraktırdı hayat. Sonra
her insanın kendini ikna etmeye çalıştığı gibi bende kendimi ikna ediyordum,
belki de hala ediyorum. Başkaları benim yaşadığım hayatı yaşayabilmek için
nelerden vaz geçer. Benim yaşadığım hayatı değil açıkçası, dışardan benim
içerden başkasının yaşadığı hayatı. Hayat bana başkasının hayatını yaşamayı
biçti bir dönem böylesine açık ve net. Peki direk başkasının hayatını
yaşamadığını düşünen insanlar. Onlar kendi hayatlarını mı yaşıyorlar acaba. Kaç
kişi kendisi için güzel giyiniyor. Pahalı kıyafetleri kendimiz için mi alıyoruz
acaba. Saatlerce makyajı kendimiz için mi yapıyoruz. Berber koltuklarında
saatlerce put gibi kendimiz için mi duruyoruz. Evimize aldığımız rafı kendimiz
için mi alıyoruz. İnstagrama binlerce fotoğrafı kendimiz için mi koyuyoruz. Koruyucu
meleğimle düşündük bunu. Belki de evet bütün bu saydıklarımızı kendimiz için
yapıyoruz. Çünkü bütün bunları, daha okyanuslardaki balıkların sayısı kadar da
sayabileceğimiz bir çok şeyi taktir edilmek için yapıyoruz ve bu bizi mutlu
ediyor. Çünkü kendimizi taktir etmemiz bize yetmiyor. Başkalarının yaşadığı
hayatı yaşayarak başkalarından taktir görmeye çalışıyor. Olan bu peki doğru
olan bu mu? Birilerinin ortaya çıkarttığı akımlara kapılarak hayatımızı yaşamak
mı. Arabanın yanında dans ederek kiki do you love me diye dans ederek mi her
bir köşede, kafaya kum dökmek, su dökmek daha binlerce saçma sapan akıma sırf
birileri yapıyor diye yapmak mı doğru olan. Farkından yaratmak için herkesin
birbirini takip mi etmesi gerekiyor. Çıkmasaydı kendisi için yaşayan birileri
zamanında, sırf sana gösterildiği gibi hala dünyanın düz olduğuna inanmayacak
mıydık. Başkalarından taktir görmek için değil de kendimizi taktir etmek için
bir şeyler yapsak mesela, renklendirsek dünyayı, elli tonu burnumuza sokulan
griye inat, mavinin yeşilin elli tonunu dünyaya armağan etsek. Birilerinin
yaptığını takip etmek, kopyalamak yerine, her şeyi aynı standartlarla yaşamak
yerine, farklılaştırsak her şeyi. Başkalarının güzel görmesi için değil, bana
güzel olması için yaşasak her saniyemizi. Kendi hayatımızı kendimiz yaşasak,
bıraksak başkası kendi hayatını nasıl yaşamak istiyorsa yaşasa... kalın
sağlıcakla...
Yorumlar
Yorum Gönder