Ten Years From Now

merhaba. uzun zamandır yazmıyorum. çok keyif aldığım bir iş yapıyorum bu çok keyif aldığım işi yaparken başka keyif aldığım şeylerden bir nebze uzaklaşmak zorunda kalıyorum. aslında başka bir blog konusu olur bu balance, time sharing. bir türlü başaramıyoruz. ne olursa olsun birşeylerden fedakarlık etmek zorunda kalıyoruz. hayatın genel düzeni bu sanırım. yaradılışla alakalı. belkide bir çok şeyden fedakarlık etmek zorunda kalarak dünyaya geliyoruz. kendi varlığımızın farkında olmadığımız bebeklik çacukluk zamanlarından sonra, tıpkı kendi varlığımızın farkında olmadığımız zamanlarda olduğu gibi birşeylerden fedakarşık ediyoruz. çok sevdiğim atari solanlarından fedakarlık etmek zorunda kalmıştım, okula gidip ders çalışmak için, bütün eğitim hayatımız boyunca böylesine devam etti fedakarlıklar. hep bir yanımız eksik kaldı. büyüdük geliştik arzular istekler değişti, gösterdiğimiz fedakarlıklarında boyutu değişti... neyse konumuz bu değildi. orange is the new black diye bir dizi izliyorum, zaman makinesi yapmışlar mahkumlar karton kutulardan. kimisi bilinçsizce öldürdüğü birini öldürdüğü güne geri gitmek isterken bir diğeri 10 yıl sonrasına gitmek arzusunda. bende 10 yıl sonrasına gitmek isterdim şimdi diye geçti aklımdan, zihnimde yaşattığım 10 yıl sonrasına. hayatının 48. yılına. çok daha fazla seyrelmiş saçların içinde daha fazla beyazlar. dünyanın uzak bir köşesinde, yanında sadece yanında olmasını istediklerinle birlikte eylül ayına girerken güneşin kavurucu olduğu kadar benim için ferahlatıcı ısısını kaybettiği bir zamanda, şu an içinde bulunduğum ruh halini düşünürkenki hissettiklerimi bilmek. ne hissedecektim acaba benim şu anda hissettiklerimi düşündükçe. zamanın benim ve koruyucu meleğim için ne zaman geleceğini bilmeden ama sabır diye insanların bir çare olarak sarıldığı umut kapısında bekleyişimi düşündüğümde ne hissedecektim hayatımın 48. yılında daha az saç ama dafa fazla beyaz ile, dünyanın unutulmuş bir köşesinde her bir noktasında emeğinin ve terin olduğu kendine ait minicik bir dünyada yaşar iken. sabır diye adlandırılan, aslında gerçek anlamı umut olan gerçekliği o zamanda yaşayacakmıydım şu an yaşadığım gibi. inanç dünyasının öğretilerinin zihnimize, kalbimize, ruhumuza hatta hormanlarımıza dahi hükmettiği istediği şekilde yön verdiği, sabır kavramı ile bir sonraki 10 yılda kendine ait küçük dünyayı düzenlediği düşünerek mi yaşayacağız ten years from now zamanını. o zamanda da çelişkiler içerisinde kalıp, kendi kararlarını aldığını düşündüğün aslında dünya düzeninin ve adelet kavramının (adalet kelimesini yazarken nedense derin bir nefes alma istediği doğdu içime) dünya üzerinde varlığını devam ettiren her canlıya kendi isteği şekilde karar aldırdığı bir bir dünyada mı yaşıyor olacağız. sabır ile bekliyorum ki umarım bu şekilde olmayacak, her canlının dünyaya geliş amaçları doğrultusunda yaşayıp bu amaç doğrultusunda dünyadan göç edeceği bir zaman olacağını umut ile bekliyorum. koruyucu meleğim ve benim her bir noktasında emeğimizin olduğu, zamanın hiç durmadığı gibi hiç durmadan akan bir nehir kenarında küçük ama çok küçük olmayan ahşap bir evin içinde yada dışında yeşerek minicik bedenlerin olduğu, yaradanın verdiği her rengi içinde barındıran zamanın yok etmeye gücünün yetmediği çiçek cümbüşünün varolduğu o nehir kıyısında, seslerinin insanın başını ağrıtmak yerine, ruhunu dinlendirdiği doğal melodilerin olduğu o nehir kenarında, bir bedenin yanlızca ihtiyaç duyduğu nimetlerin ihtiyaç duyulduğu şekilde topraktan sanki hiç bir şu anki dünya düzeninin ve adalet kavramının başını yere düşürmeye gücünün yetmediği gibi dik ve ne pahasına olursa olsun olması gerektiği tonlarda yetişen sebzenin, meyvenin, tahılın yetiştiği o nehir kıyısında, ben ve koruyucu meleğim yanımızda sabır ve umut ile yeşeren yeni bedenler ve ruhlar. ten years from now will be like that...

Yorumlar

Okumalısınız...

Bir Teşekkür...

Mutluluğun Devamı...

Mutluluk...