İnsanlığın Rafı...


Merhaba. Havalardan insanın deprasyona giresi geliyor. Sevmiyorum nedense yaz ayları dışındaki hiçbir mevsimi. Sevmiyorum demeyeyim hadi ama yaz aylarını ve sıcak havayı tercih ediyorum diyeyim. İstanbula geldim birkaç gün önce, havalardanmıdır (bence havalardandır) nedir, hiç yazmak yada başka bir şey yapmak gelmedi içimden. Neyse artık. Biraz twitter a takılayım diye bi hesap açtım. Hani belki bloğun da reklamını yaparım diye. Nasıl bir birşeydir bir türlü çözemedim. Galatasaraylı bir futbolcunun gördüğü sarı kartı eleştiren bir topic altında Adnan Oktar’ın bir şeyleri yazıyor. yada ne bileyim doların artışıyla alakalı yorum yapan birisini başka birisi ülkeden kovuyor. Sonra korktum acaba bende aşk yazsam birileride benim için uzaydan ülkenin en etkin bireylerinin yapmış olduğu araştırmaları çalmaya gelmiş birisi olarak mı yazacak diye. Sonra yazmadım sadece izliyorum. Gülüyorum bide deli gibi. İnanılmaz yaratıcı beyinler kol geziyor oralarda. Çok ince espriler. İnanılmaz keyifli atışmalar, sonu olmayan dipsiz bir kuyuya dalmış gibi hissediyorum kendimi. Bir daldan öbür dala atlayıp duruyorum. Karşıma ne çıkacağını kestiremeden. Köydeyken dayımla birlikte orman yollarında tura çıktık. Daha önce hiç görmediğim yada içerisindeyken görmediğim topraklar. Keyifle etrafı izledim. Ormancıların ağaçları ne kadar düzenli ektiğini, toprağa emanet edilen küçücük bir fidanın yıllar içinde aldığı yolu düşünmek, aynı toprağa tutunarak yıllar içinde hiçbir insanın dahi uğramadığı yerlerde kim bilir nelere şahit oldu, nasıl güçlü yağmurlarla tekrar ve tekrar hayat buldu aynı toprakta, üzerine yağan bembeyaz karın ağırlığıyla nasılda büküldü dalları, hiç dinmeyecekmiş gibi yağan yağmurla nasılda beslendi, bazen yapraklarını yıkadı renklendi, yeşilin her tonunu tattırdı yağmur, bazen de üzerinde mesken edinmiş bedenini günden güne kemiren küçük böcekleri def etti güçlü olduğu kadar savunmasız da olan bedeninden. Belki bir yılanın deri değiştirmesine şahit oldu, belki de bir tavşana yarenlik etti bulunduğu ve hiç kımıldayamadığı zoraki mekanında. Ormancı bir amcam vardır, bir gün bana ağaçların ağladığı duydun mu hiç dedi. Ağaç ağlar mı dedim minicik aklımla sanki sadece insanlar ağlarmış gibi. Ağlar dedi ağaçlar. Dev gibi çamları kestiririz biz, zamanı gelmiş çamları. Ne büyük bir tezat değil mi, ismi orman koruma ve muhafaza memurudur, en büyük işleri ise kesim yaptırmaktır. Neyse tezatlardan hiç bahsetmeyelim ülkemizdeki. Ağlar dedi ağaçlar. Kestirilirken ağlar, görürsün gözünle kocaman bedene değdiği anda elektrikli testere, başlar gözyaşı dökmeye, tıpkı bir insan gibi. Görürsün gözlerinle, dokunursun göz yaşlarına. Akar toprağa karışır göz yaşı. Görürsün. Hissedersin canlı olduğunu ağaçların ağlar bizler gibi. Biliyormusunuz, cezaevlerinden hiç ahşap yoktur. Kürdan dahi ahşaptan değil plastikten yapılmıştır. Dokunamazsınız doğanın verdiği kusursuz güzelliğe, mahrumsunuzdur, ama kimse umursamaz bunu, mahrum kaldıklarının yanında ahşaba dokunabilmek onu koklayabilmek, mahrum kalınanlar listesine girmez bile. Bense çok severim ahşapa dokunmayı. Onunla oynamayı, koklamayı, taş gibi sert olduğu halde insana verdiği yumuşaklık hissini çok severim. Hep hayallerimde en üst noktada olmuştur, ne olursam olayım, küçük bir atölyem olacak ahşapla zaman geçirebileceğim. Son zamanlarda sahip olduğum çokça boş zamanda ahşapla zaman geçirme fırsatı buldum. Koruyucu meleğimin rahat hissetmesi için evde küçük bir raf yaptım kendime. Evin girişine astım. Jüt halatla birbirine bağladığım üç katlı bir raf. Özenle seçtiğim birkaç kitap koydum önce. Ahşabın doğal hali dışındaki en güzel şekliyle ahenk oluştursun istedim. Yüzyıllardır insanlığın hizmetinde olan ahşabın, hali hazırda insanlığa barınaktan tutunda hayatını devam ettirecek en önemli kaynakları vermesinin yanında, insanlığın öğretilerini de geleceğe aktaracak yegane kaynağı da yine ahşap vermiş bize. Kağıt yapmış kendinden ki, devam etsin insanlık diye. Sultan Ahmet’te kurulmuş bir kermesten aldığım porselen üzerine el yazması bir sure koydum hemen yanına kitapların, insanlığın devamının iyi bir yolda yapılmasını dileyerek. Bir kırmızı kalp koydum ortaya, ne maceralardan geçerek kim bilir hangi ellerin ne zorluklarla ürettiği bir kırmızı kalpten kase. İnsanlığın devamının kalpsiz olmamasını dileyerek. Sonra şehir hatları vapuru şeklinde yapılmış bir kumbara koydum yanlarına, ahşap kadar sevdiğim denizin bereketi hiç bitmesin diye insanlık için, kahve rengi bir sıcak çikolata ocağı var bende, uzun yollardan geldi benim evime, bir mum ile çikolatalı sufle yapabiliyorsunuz içinde, ateşi hissettiğinde eriyen, soğuduğundan ise katılaşan çikolata misali insan oğlunu düşündüm onu koyarken oraya, sonra ateşi görmeden de eriyenlerin varlığını düşündüm tebessüm ettim, Yunus gibi, Mevlana gibi, Hacı Bektaşi Veli gibi, Şems gibi daha sayamadığım niceleri gibi. İnsanlıkta her daim bir çikolata tadı kalacağını bilmek umutlandırdı beni, bu umut ile bir de kaplumbağa pelüşü koydum yanlarına. Umudunu hiç kaybetmeden yavaş adımlarla her zaman sahip olduğu bir menzile ulaşmaya çalışan kaplumbağanın hırsı, çabası ve umudu her daim olsun diye insanlığın devamında. Portakal rengi bir araba maketi de  koydum geçmişe dair hatıralar canlanırken gözümde, hikayesini bir gün paylaşırım sizinle ama her yönden koyulmaya değer bir araba maketi oraya, insanlığın devamı kaplumbağa kadar umutlu, Maserati kadar güçlü olur umarım. Bir kırmızı Disney kutucuğu da yerini aldı rafın bir köşesinde, insanlık çocuk ruhunu asla kaybetmesin diye. Boş bir resim çerçevesi var rafta, insanlığın zamanla güzellik ile doldurması için. Bir kaç mum serpiştirdim ki aralara ışıksız kalmasın insanlık diye.  Sonra bir vazo var,
koydum. Bir arkadaşımın hediyesi olan. Üzerinde bir tarafında Arapça Allah diğer tarafında Muhammed yazan bir vazo. İnsanlık rehberini asla unutmasın, kendilerine başka rehber ve kılavuz edinmesin diye… Bir başka zaman görüşmek üzere…


Yorumlar

  1. Yanıtlar
    1. ilk yorumumu aldım. olumlu olması sevindirici ama daha önemlisi, birilerinin zamanını verip okuması. motive ediyor insanı... teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Okumalısınız...

Bir Teşekkür...

Ten Years From Now

Mutluluğun Devamı...

Mutluluk...