Aşk'ın Ses Hali...
İyi geceler, bayramlar yorucu oluyor bazısı için, hele
kurban bayramı, tonla iş, hele kadınlar için, her kesimden kadın için bir
zorluk ama çok güzel. Benim içinde güzeldi. Aylardır görmediğim insanları
görmenin mutluluğu. Sesler vardı, bir birinden güzel. Minicik yüreklerin öpeyim
amca, bayramın mübarek olsun dayı, ayrı geçirilen iki bayramdan sonraki birlikte
geçirilen ilk kurban bayramı. Durmadan çalan kapının zili. Aşkın ses hali dedik
ya. Kapıdan gelen zil sesi bunlardan bir tanesi olabilir mi. Olabilir belki de
çalanın kim olduğuna bağlı, bayramlarda çaldığında bu kapı, hep aşk ile
çalınıyor bence. Gelen Sıla-i Rahim için gelmiştir. Aşkın daha güzeli var mı
acaba, vardır belki de dedik ya, değişir her insanın yüreğinde aşk. Zilin çalmasından
sonra gelen çocuk sesleri aşktır birçok insan için. Nasıl özel bir aşktır hem
de. Dayı…. diyerek kucağına atlayan yumurcakların heyecanı, amca hoş geldin diyerek
bacaklarına sarılan prenseslerin nefesindeki ezgilerin en güzeli. Çevresinden duyduğu,
minicik kulaklarına belki de binlerce kez söylendiğinden, narin yüreğine hiçbir
kontrol olmasın giren, her şeyi olduğu gibi almakla görevlendirilmiş zihnine fütursuzca
bir o kadar da ahenkle giren, baba, anne, dede, amca kelimelerinin, bir ceylanın
midesinin hemen yanı başındaki bir bezeden özenle elde edilen misk ile okyanus
kenarlarında kararmış bedenleriyle topladıkları balina salgısının en safı olan
amberin karışımı misk-i amber gibi çıkan atmosfere saldığı ilk kelimeler olur
defne bebeğin. Ses halidir aşkın. Kulaklarla değil, kalbin en derin noktası ile
duyulan o ilk kelime, defne bebek sanıyor ben sadece ba ba dedim. Aşk çıkıyor o
minicik günahsız bedenin sahip oldu saf ağızdan. Defne bebeğin sesi, aşkın ses
halinin bir çeşidi. Milyonlarcası var dünyanın her yerinde doluyor, dünyanın
kahrı ve kederiyle dolu yaşlanmış yüreklere. Siliyor bir anda kahrı kederi,
unutturuyor dünyanın bütün dertlerini, Bizans pelerini yerine Osmanlı sarığını
tercih ederim diye İstanbulu terk etmeyen, işkal Kadısından Adaleti bulacağını
bilen İstanbul Rumların tercih ettiği Kadıya bir hasret ülkenin Adalet diye
inleyen yüreklerindeki kahrı ve kederi siliyor, dolduruyor umutla minicik bir
yürek, umut aşka dönüşüveriyor kocaman yüreklerde. Tıpkı bilmem kaçıncı iş
görüşmesinden üzgün dönen, yüzü yorgun, yüreği kırgın kocaya hoş geldin canım
diyerek kapıyı açan bir eşin sesinin kulak yerine yine yürekle işitilip, kahrı
ve kederi yok edip, umut ve şükür ile dolduran aşkın ses hali gibi. Ne güzeldir
birisinin sana kapıya açması, o zili çalabilmek, çaldığında o zili işiten
içeride insanın yüreğindeki güvercinin kanat çırpması, koşarak gelmesi kapıya, hoş
geldin seni çok özledim canım diyen bedeni etten kemikten, ruhu aşktan
yaratılmış bir sesin olduğunu bilmek. O sesi işittiğinde yürekte güvercinin
kanatlarını hissetmek, sadece o sesle hissetmek, başka sesleri kulakla, o sesi
yürekle hissetmek. Aşkın ses halinin bir başka boyutta varlığını anlayabilmek. Bir
vapura bindiğinde, elinde gitarı, yüreğinde umutlarıyla belki de henüz, henüz
hissetmemiş dünyanın kahrını ve kederini omuzlarında, söylemeye başladığında
Eagles’tan Hotel California ‘yı, kader denilen yazgının kendisi için daha
dünyalara gelmeden önce yazdığına inandığı karısıyla ilk kez karşılaştıklarında
aynı vapurda, başka bir yüreğin çaldığı aynı şarkının üzerine severmisiniz Eagles
‘ı diyebilecek cesareti göstermiş adamın kulaklarına gelmiyordu bu şarkı,
işliyordu limitsizce yüreğiyle, iniyordu derinlere. Aşkın ses haline dönüşüyordu
Hotel California’nın her bir tınısı. Aşkın ses halinin çok çeşidi var dünyada,
kimisi hiç yazılmamış herhangi bir kitapta, kim bilir kaç çift yürek, radyodan
çıkan sesi aşk olarak doldurdu yüreklerine dünyada. Koruyucu meleğimin özlediği
o eski radyoların ekolu seslerinde kaç yürek aşkla doldu, aşkı buldu fark
etmeden aşkın ses halinde. Yüreğimizle işitmek, kalbimizle dinlemek, ruhumuzla
aşkı tatmak dileklerimle, başka bir günden kim bilir nelerden konuşuruz. Mutlu kalın
hep….
Yorumlar
Yorum Gönder