Mutluluğu Yolda Yaşayalım...
Merhaba. Bayram geliyor, yarın Adana ya gidiyorum bayrama. Güzel
bir şey bayrama gitmek. Herkes özlüyordur eski bayramları. Sanırım son nesil
biziz eski bayramları tadan. Herkesin toplandığı, yüreklerde heyecan olduğu,
akrabaların hepsinin bir araya geldiği bayramları. Amcaların ellerinin
öpüldüğü, yeni kıyafetlerin heyecanı, daha doğrusu mutluluğu. Bayramda yeni
kıyafet alınırdı eskiden bayramlık kıyafetler. Kapatıyorum şimdi gözlerimi de
aklıma geliyor. Ne kadar mutlu olurdum bayramlar yaklaşırken. Hep yeni
kıyafetler alınırdı, sağ olsun babam hiçbir bayram eksikliğini hissettirmedi. Anneme
kalsa geçen bayram aldıklarımız hala yeni. Onları giysek te olurdu. Olmazdı babama
göre, yaşıyordu babam bizim mutluluğumuzu yeni kıyafetlerimizle. Yani onunkisi
yolda yaşamaktı mutluluğu, çocuklarının bilmem kaçıncı kurban bayramında
giyecekleri kıyafet dolayı yaşadığı mutluluğu yaşıyordu. Annem iste yolun
sonundaki sahip olacağını düşündüğü mutluluk için yaşardı. Yada yaşamazdı. Neyse…
bayrama gidiyorum işte. Bir iki parça kıyafet koydum sırt çantama, bayramlık
bir tane de t-shirt aldım kendime. Yeni kıyafet kokusunu bayramda koklamak…
lütfen sizde bir iki parça kıyafet götürün yanınızda giymediğiniz,
giyemediğiniz onlarca kıyafetin hiçbir gereği yok. Biliyorsunuz çıkartmayacaksınız
valizinizden dahi. En son demiştik değil mi yoldaki mutluluğu hissetmeyi. Yolun
sonundakini değil de yoldakini. Nedir bizim ilk çıktığımız yol sizce. Hani çocukluğu
geçtik, gerçi çocukluktan alıyor insan yoldaki mutluluğu. İzliyorum bazen. Bu game
center larda çocukları. Bu eğlence makineleri var ya hani. Eskiden jeton
atardın. Şimdi artık dijital oldu kartla çalışıyorlar. Bisikletlerin fren
telinin ucunu büküp, atarilere jeton attığımız yere sokup, sanki onlarca jeton
atmış gibi kredi yaptığımız, Mustafalı, Street figter. King of fighter. Balon patlatma.
Şimdi onlar kalmadı. Artık daha fonksiyonlu. Direksiyonlu araba yarışları var,
hatta sarsıntıyı bile hissediyorsun. Şimdi o makinelere bir kupon sistemi
koymuşlar. Ne kadar iyi oynarsan o kadar çok kupan veriyor makine sana, ne
kadar çok kupon biriktirirsen o kadar büyük bir hediye alabiliyorsun. Başlıyor
yani çocukluktan yolda mutlu olman gerektiğini unutturmaya makineler dahi,
sonunda mutlu olmanı istiyor. Ne kadar çok eğlendiğin önemli değil. Oyunu oynarken
ne kadar çok kazanacağın önemli, sakın arabayı sürerken bir yerlere çarpma,
çarparsan biter, kupon alamazsın. Ama acaba
bu araba yoldaki üst geçidin merdivenlerinden geçip havada uçabilir mi? Olmaz !!!
deneme kupon alamazsın. Bak hediye verilen uzaktan kumandalı arabayı görüyor
musun. On bin kupon toplarsan, o arabayı hediye veriyorlar. Güzel oynamalısın,
kazanmalısın. Çıkma ya o üst geçidin merdivenlerinden arabayla. Yanarsın. Seni geçerler.
Hadi yine onda çocuk bir oyun oynuyor. Ne demeli artık sokak aralarına bile
koydukları küçük pelüş ayıcığı bir kolla yakalamaya çalıştığın o makinelere ne
demeli. Herkes onların başında. Yakalaya bilirsen mutlu olursun. Alırsan mutlu
olursun. Kazanırsam mutlu olursun. Bir ödül olmalı yaptığın her eylemde. Seni mutlu
eden şey ödül. Olmamalı böyle. Çocuk o araba yarış oyunun koltuğuna oturduğunda
mutlu hissetmeli, o ayarlanabilen
koltuğu bacaklarının boyuna göre ayarlarken hareket eden koltuğun üstünde mutlu
olmalı, titreşimli direksiyonu tutarken, yan paneldeki düğmelere rasgele basıp
bir müzik seçerken mutlu olmalı. Gaz pedalına ayağıyla basarken kulağının
dibindeki hoparlörden gelen motor sesini duyduğunda mutlu olmalı. O arabayı
sürerken arabanın spin atmasından mutlu olmalı. O aptal oyunda yandığında
gördün mü merdivenlerden nasıl uçtum arabayla diyebilmeli çocuk. Kupon derdi
olmamalı çocuğun. Bazen Zeze gibi olmalı çocuk. Bu arada Zeze son okuduğum
Şeker Portakalı isimli kitabın baş karakteri olan afacan çocuk. Küçük şeker
portakalı ağacının üzerine gazoz kapaklarından yaptığı süslerin çıkardığı ses
ile mutlu olmalı. O ağacın dalına oturup şeker portakalıyla konuşurken mutlu
olmalı. Bilye oynarken üttüğü bilyelerle değil, üterken mutlu olmalı… yolda
mutluluğu yaşamak istiyorsak kazanmak için oynamamalı, oynamak için
oynamalıyız. Benim koruyucu meleğimin sözünü hatırladım şimdi, her kaybediş bir
kazanımdır aslında… bayram geliyor, bayramın gelmesini beklemek ne kadar
mutluluk verici.. iyi geceler.
Yorumlar
Yorum Gönder